Bazen doğada insanlara fazlasıyla yetecek çeşitte yiyecek olduğunu düşünüyorum. Ne var ki bundan birçoğumuz bihaberiz. Köye gidip de ot toplamaya çıktığımda gerçekten bir köy hayatı yaşadığımı hissediyorum. Gördüğüm yenilebilir otlar karşısında ise hayretimi saklayamıyorum. Üzerine basıp geçtiğimiz, diken diyerek çocukluğumuzda sopalarla saldırdığımız otlar meğerse ne kadar lezzetli, şifalı ve de kolay ulaşılabilirmiş.
Ot toplamaya gitmek başlıbaşına bir seremoni gibidir. Hazırlık için giyilen eski püskü kıyafetler, başa bağlanan yazma, ısırgan toplanacaksa –ki olmazsa olmaz- kullanılacak eldiven veya benzer bir koruma malzemesi, otları sökmek için bıçak…Benim için bir diğer vazgeçilmez ise yolda ve ot toplama sırasında “piknik havası yaşamak için” götürülen atıştırmalıklar…
Ot toplama alanına traktörle gidildi ise illa ki yüyüyerek dönülmeli ama mutlaka yürünmeli ki dönüşte içilecek çaya iyice susansın.
En son köye gidişimde havanın soğuk olmasına aldırmadan, bazı otlar soğuk havalarda olur ne de olsa, annemle çıktık yola, poşetler, bıçaklar, su ve tabii ki atıştırmalıklar… Bu defa babam götürdü bizi mera dediğimiz ve yeşilin çarşaf gibi serildiği düzlüğe. Başladık en bol, körpe otları aramaya. Annem eğildiği yerden hiç kalkmadan hızlı hızlı otları toplarken ben “ayakları hemen yorulan çömez” olarak ikide bir kalk, etrafı dolaş, yeni ot toplama bölgesi keşfet işlerine baktım. Babam bizi beklemekten yorulunca onu gönderdik ki dere boyundaki otları da kaçırmayalım, köye dönüş yolunda onları da bir kontrol edelim. Bu arada bizi yalnız bırakmayan kuşlar da hep birlikte otlara konup kalkarak rüzgar sesi çıkarıyor, birlikte gökyüzünde uyum içerisinde dans ediyorlardı. Şehirde bu hareketlerini hayranlıkla karşıladığımız bu minik kuşların hemen kafamızın üstünden havalanması, buna bu kadar yakından tanıklık etmek insana doğanın kucağında olduğunu hissetiriyordu.
Bu manzara karşısında otları topladıkça topluyor, annemin öncülüğünde yeni otlar keşfediyorduk. Artık yeteri miktarda ot topladığımıza kanaat getirdiğimizde poşetlerimizi aldığımız gibi dönüş yolundaki dere kenarına bakmaya, oradaki körpe ısırganlardan da mahrum kalmamaya niyetle yola çıkıyoruz.
Poşetler dolusu ısırgan, evelik ve daha adını öğrenemediğim farklı pişirme tekniklerinin uygulanacağı nice doğa harikası…kuşların sesi, doğanın sessizliği ve bolluğun şükrü ile dönüş yolundayız…
Bu toplanan otların nasıl değerlendirildiği ise sonraki yazılarda…