21 Kasım 2011 Pazartesi

Turuncu...Sonbahar


Yakın bir zamana kadar ülkemizde dört mevsimin yaşandığını söyleyip durur, bununla da övünürdük. Dört mevsimin güzelliğini en çok Safranbolu-Amasra gezisini yaptığımız 29 Ekim tatilinde hissetmiştim. Safranbolu'dan Amasra'ya giderken geçtiğimiz yollarda gökyüzünün yeşille buluştuğu, yeşilin turuncuya geçişini adım adım görebildiğimiz manzara beni çok etkilemişti. İnsanın içini huzur dolduran ve ısıtan bir manzaraydı bu! Hele ki yolun sonunda Amasra'ya girişte denize tepeden bakarken yediğimiz kestanelerin o soğukta elimizi yakışı...tam bir kışa hazırlık manzarası idi.
Bana bu manzarayı anımsatan renk ise turuncu! Kahverengi sonbahar rengi olmak için biraz mutsuz bir renk bence, geçişi anlatan bir renk ve hala sıcak bir şeyler olduğunu anımsatan bir ton olması ile turuncju tam da sonbahar rengi!
Ne var ki artık turuncu yavaş yavaş hayatımızdan çıkıyor gibi...artık dört mevsim yaşayan bir ülke oluşumuzla övünemeyeceğiz gibi görünüyor. Eylül-Ekim aylarında hala yaz gibi hava sıcak, denize girilebiliyor, sonra birden montlar giyilerek kaloriferler yanıyor. Yani şöyle doya doya ince hırkalarla dışarıda otururken hafif ürpermek ve kahveyi yudumlamak havalarını yaşayamıyoruz.
Tüm bu sıcaktan soğuğa geçişi simgeleyen turuncu rengin sahibi havuç da sonbahar gibi bir sebze bence, isterse tatlı olur isterse tuzlu...Tatlı yaptığınızda da tadına doyum olmaz tuzlu yaptığınızda da...Benim sıkça yaptığım pratik ve lezzetli bir tarif, tam da sonbahar gibi yeşil-turuncu:)
Kabaklı Havuç Kavurması   
Malzemeler:
2 orta boy havuç
2 orta boy kabak
2 diş sarımsak
1/2 sb. dövülmüş ceviz
1/2 sb süzme yoğurt
2 yk. mayonez
tuz, z.yağı

Yapılışı: Havuç ve kabak rendenin kalın tarafı ile rendelenir ve az z.yağında iyice sularını bırakıp çekinceye kadar kavrulur. Tamamen suyu bittiğinde ise ceviz eklenerek 5 dk daha kavrulur. Ocaktan alınan sebzeler soğuyunca içine dövülmüş sarımsak, çırpılmış yoğurt ve mayonez ile tuz eklenir, iyice karıştırılır. Servis zamanına kadar buzdolabında bekletilir. Çay saatlerinde veya yemeklerde aperatif olarak lezzetli bir tarif, mutlaka deneyin.
Afiyet olsun...

9 Ekim 2011 Pazar

Karidesli Noodle Çorbası

Farklı lezzetleri denemeyi çok severim, Uzak Doğu Mutfağı'ndan sushi, noodlelar, Meksika Mutfağı'ndan fajitalar vs. vs. hepsine bayılırım, mümkün olduğunca evde de denemeye çalışırım. Ne yazık ki özellikle de Uzak Doğu lezzetleri için gerekli malzemeler ülkemizde çok yaygın değil, bulduğunuzda da fiyatları pahalı oluyor ama buna da şükür diyoruz, 3-5 yıl öncesini düşününce...Yemek anlamında da her ne kadar fiyatlar hala herkesin rahatlıkla satınalabileceği seviyeye gelmediyse de en azından istendiğinde bulunabiliyor. Umarım kısa zaman içinde herkesin alabileceği, daha sık tüketilebilecek bir fiyat seviyesine gelmiş olur yabancı mutfaklar da.
Şimdiye kadar stir-fry tarzı noodlelar yapmışlığım olsa da çorba olarak evde hiç denememiştim ama çorba formatına da bayılıyorum. O nedenle de bu defa çorba noodle yapayım dedim. Bir süre önce dondurulmuş karides almıştık BİM'den. Bir kaç farklı markette karides ve kalamar fiyatlarını araştırdım ve BİM'deki inanılmaz ucuzdu diğerlerine göre, biz de ondan aldık. Superfresh'in mahsulu...Ne var ki bu karidesler de resmen bit karides, o kadar küçük ki...Deniz mahsullerinin daha yaygın olduğu ülkelerde nefis jumbo karidesler bulunuyor, tabii ülkemizde de bu boyutta bulmak mümkündür ama onlar da ciddi pahalı oluyor. O nedenle daha irisini alıncaya kadar elimizdeki ile yetineceğiz, yapacak birşey yok:)

Malzemeler:
1/2 kabak(jülyen doğranmış)
1 kırmızı biber(iri kare şeklinde doğranmış)
1 kuru soğan(iri kare doğranmış)
1/2 havuç(jülyen doğranmış)
1 avuç kadar ince doğranmış kereviz sapı
1 ceviz büyüklüğünde ince doğranmış zencefil(varsa taze, yoksa kuru)
3-4 diş sarımsak
1lt tavuk suyu veya tavuk bulyon
1lt su
1 sb. karides
2 adet noodle
2 yk. sıvıyağ
2 yk. soya sosu

Yapılışı:
Karidesler 1lt su içerisinde haşlanır, haşlama işlemi tamamlanınca 2 adet noodle (pakette satılan hazır noodlelardan) bu suya eklenir ve noodlar da 10 dk kadar karideslerle birlikte haşlanır. Bu arada da başka bir tavaya yağı koyup soğan, sarımsak ve zencefili ekleyerek soğanlar yumuşayıncaya kadar kavuruyoruz, ardından havuç ve kırmızı biberleri ekliyoruz. En son kabakları ve kerevizleri de ekleyerek soya sosunu ilave ediyoruz. Karides ve noodleların olduğu suya varsa tavuk suyu yoksa bulyon ekledikten sonra su ile birlikte malzemeleri sebzelere ekliyoruz. Ben bulyon ve soya sosu kullandığım için tuza ihtiyaç duymadım. Bu iki malzeme de tuzlu olduğundan tadına bakıp gerekirse tuz ekleyebilirsiniz.
Hem pratik hem de lezzetli bir tarif. Ben Cuma akşamı işten geldikten sonra yapmaya karar verdim ve 20dk içinde hazırdı. Bu arada ben kerevizi özellikle çorbalarda çok severim, bu yüzden de kereviz zamanı saplarını doğrayarak buzluğa koyarım ki elimin altında bulunsun. Bu çorbada kereviz ve zencefil çorbaya inanılmaz bir aroma katıyor.

1 Ekim 2011 Cumartesi

Balık Menüsü

Balığın her türlüsüne ve her tür pişirme şekline bayılırım. Herkes gibi ben de koku nedeni ile tavada çok yapmasam da hazır pişmiş balık satan balıkçımız sayesinde kızartmadan da nasibimizi alıyoruz sezonda. Kendim pişirdiğimde ise daha çok ızgara ve fırın yöntemlerini kullanıyorum, özellikle de fırın. Patatesli, soğanlı fırında balık evde daha çok tercih edildiği için genellikle tüm balıkları bu şekilde yapıyorum. Akşam daha önce birlikte çalıştığım bir arkadaşım bize yemeğe gelecekti ve diyette olduğu için de ona sunduğum alternatiflerden balığı tercih etti. Balığı fırında patatesli, soğanlı yapınca yanında ekstra bir şey yenmiyor. Misafire de sadece balık vermemek için balığı sade yapıp yanına birkaç aperatif hazırlamayı tercih ettim ve şöyle bir menü oluştu;

Domates Çorbası 
Kağıtta Çupra
Tereyağlı Patates
Közlenmiş Patlıcan
Fırında Tereyağlı Mantar
Yeşil Salata
Dondurmalı Browni

Balıkların yapılışı bu şekliyle çok basit ve lezzetli oldu. Balığı pişirme öncesi sadece bir sosa buladım ve yağlı pişirme kağıdına teker teker sararak fırına verdim. 

Sos: 
2-3 diş sarımsak
1/2 çay bardağı zeytinyağı
1/2 limon suyu
Biberiye, defne yaprağı
Tuz

Sarımsakları ezerek limon suyu, zeytinyağı ve biberiye ile karıştırdım. Balıkların içine, üstüne fırça ile sürdüm. Balıkları yağlı kağıda yerleştirirken de her bir balığın içine ve altına olmak üzere ikişer defne yaprağı koydum. Yağlı kağıdı balıklar içindeyken iki kenarından kıvırarak fırına yerleştirdim. 180 derecede 30 dk. kadar pişirdim. Bu malzemeler 3 çupra için yeterli geldi. Yanında közleyip limon-zeytinyağı ve sarımsakla karıştırdığım közlenmiş patlıcan, haşlanıp tereyağında çevrilmiş patates ve fırında tereyağı ile pişirilmiş mantarlarla servis ettim.

Öncesinde yaptığım domates çorbası da nefisti, yaz bitmeden tekrar denemek şart.


Domates Çorbası:
4 adet olgunlaşmış domates
1 sb tel şehriye
2 yk. sıvıyağ
2 lt sıcak su
Maydanoz, tuz

Domatesleri rendeleyerek tencereye alıyoruz ve orta ateşte pişiriyoruz, benim domatesler çok sulu olduğundan 10 dk yağ eklemeden pişirdim ve suyunu biraz çektirdim, ardından sıvıyağ ekleyerek 10 dk da bu şekilde kavurdum. Sonra sıcak suyu ve tel şehriyeyi ilave ettim, şehriyeler pişince de doğradığım maydanoz ve tuzu ekleyerek altını kapattım. Nefis ve basit bir çorba oldu.
  

19 Eylül 2011 Pazartesi

Şeftalili Böğürtlenli Cup

Koskoca Ramazan geçti ve ben bir Ramazan menüsü yayınlayamadım! İftarlarımız olmadı mı, oldu, menüler hazırlamadık mı, hazırladık ama gel gelelim o kadar acele hazırlandı ve ezana son anda yetişti ki çoğunda fotoğraf dahi çekemedim.

O zamanlardan kalma bir tatlı fotoğrafı buldum dosyamda, çok lezzetli ve pratik bir tatlı. Hatta o kadar lezzetli ki yemekte çok yediği için tok olan bir arkadaşım, küçük kupta yemekte ısrar edince, kendi tatlısından sonra eşimin tatlısını da yedi:)

Yaz tamamen bitmeden denenmesi gereken bir tarif, ben de en kısa sürede tekrar farklı meyvelerle deneme yapacağım.


Şeftalili Böğürtlenli Cup

Kek:
4 büyük yumurta
3 kahve f. şeker
2 yemek k. süt
3 yemek k. kakao
3 fincan un
1 pk.kabartma tozu

Kreması:
1 kg süt
3,5 yemek k. un
1,5 sb. toz şeker
1 pk.labne peyniri

Şeftali, böğürtlen, damla çikolata, dondurma.

Bu kek tarifine bayılıyorum, hem yağsız hem de garanti bir kek. Süper kabarıyor, yumuşacık ve lezzetli! Klasik bir tiramisu keki aslında. Süngerimsi bir yapısı olduğu için süt veya kahve ile ıslattığınızda sonuç mükemmel oluyor. Neyse, reklamlardan sonra gelelim tarifine...Tarifi de çok basit, hepsini karıştırıp çırpıp hooop fırına...artık herkes biliyor önce şekerle yumurtayı çırp, sıvıları ayrı, kuruları ayrı karıştır, sonra yumurtaya ekleyince ahşap kaşıkla şöyle bir çevir vs. vs.... Ama bunları yapmasanız dahi sonuç gayet iyi olacaktır. Kek piştikten sonra keki ikiye bölerek bir parçasından kupun ağzı ile kestirerek yuvarlaklar elde ettim, diğer parçasını da ufaladım.
Kreması için ise un, şeker ve sütü karıştırarak pişiriyoruz ve altı kapatılıp ılınınca da labne peyniri ilave edip iyice karıştırıyoruz.
Kuplara sırası ile en alta kek parçaları, üstüne 1 kaşık krema ve şeftali parçaları-böğürtlen-damla çikolata, sonra tekrar 1 kaşık krema ve tekrar kek...bunu kup doluncaya kadar tekrarlıyoruz ve en üste kapak gibi kestiğimiz keki koyup dolaba kaldırıyoruz. En az 1-2 saat dolapta durması gerekiyor ki bu arada keki ıslansın, malzemelerin lezzeti birbirine geçsin. Servis sırasında kupun en üstüne 1 kaşık dondurma koydum ve üstüne çikolata serperek servis yaptım.
Farklı meyvelerle denenebilecek süper bir tarif. Önceden buzluğa kaldırdığınız kek parçaları ve hatta çok sıkıştığınızda hazır kek bile kullanabilirsiniz.

28 Temmuz 2011 Perşembe

Yazlık Yemekler

Bugün de menümüzde kolay yemekler vardı:) yazı bahane edip işten mi kaçıyorum yoksa:) köy eriştesini annem küçükken domatesle yapardı ve bayılırdım ama artık domateslerde mi tat yok, yoksa annemin yaptığı mı tatlı gelirdi bilmiyorum ama annemin yaptığı gibi olmuyor.

 Daha önceki yazımda sözünü ettiğim semizotları soğan, domates ve pirinç ile güzelce pişirildi ve afiyetle yendi.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

 Yaz sofrası için pratik lezzetler; karışık kızartma, börülce salatası, tabbule ve buz gibi karpuzzz... 
 Semizotlu tabbule
 çıtır, taze bahçe börülcelerinden börülce salatası
 annemin yetiştirdiği ve artık benim balkonumda yerleşik olarak bulunan maydanozlar
köyden getirdiğimiz nevalelerden kalanlar... semizotları bu pozu verdikten sonra zeytinyağlı nefis bir yemek oldu, biberler de doğrandı ve buzluğa kış uykusuna yattı ki kuıın çıkıp kızarsınlar...

26 Temmuz 2011 Salı

Düştüysek Kalkarız!

Allah'a şükür düşmedik, düşmeyiz de inş.:) ama bu şarkıyı dinlediğimde hep içimde bir umut, bir "ha gayret, daha iyisi için, neden olmasın" kelimeleri doğuyor. İşler kötü olmasa bile rutinlik de insanı bunaltıyor bazen, en azından beni.

İnsanların herşey için belirli bir tatmin süresi var gibi gelir bana. Herhangi birşeyi çok isteyebilirsiniz fakat ona ulaştığınızda -eğer aynı tempoda/başarı seviyesinde/her anlamda rutinlikte- gidiyor ise bir süre sonra gözden düşer ve başlarsnız "offf, pofff, şöyle olsun, böyle olsun" demeye. Bu insanoğlunun tatminsizliği ile alakalı sanırım. Ne var ki o durumlarda her zaman yapamasam da "olsun, en kötüsü olsa ne olur ki" şeklinde düşünürüm. Gerçekten her zaman bizden daha zor durumda olan insanlar oluyor ve en kötü olduğumuz-en kötü şeyleri yaşadığımız zaman başarının/iyinin kaçınılmaz olduğu zamandır. O durum en kötüsü ise gerçekten daha kötüsü olamayacağı için ne olursa daha iyi olacaktır. Ayrıca o ruh halinde artık insan iyice çileden çıktığı için:) "delidir ne yapsa yeridir" ruh halidir ki herşey mübahtır! 

Nereden çıktı bu yazı bilmiyorum, sahi şarkıdan, buyrun o halde;

Düştüysek Kalkarız!

Tabii tarif olmadan olmaz, herkes önce fotoğraf yayınlar tarif sonra gelir, bende tam tersi!
Dün akşam sıcaklarda ne yiyeceğimizi düşünürken bir de üstüne işten gelip yemek hazırlama derdi eklenince pratik ve hafif birşeyler yapalım dedik. Şahsen sıcakta yağlı yemek düşüncesi bile midemi kaldırmaya yetiyor. Böylece köyden getirdiğimiz tazecik malzemeleri de değerlendirme fırsatı doğdu. Taze kabaklardan ve biberlerden kızartma yaptık, bir adet de evdeki patatesten ekledik yanına, ohh mis gibi yoğurtlu....

İncecik börülcelerden börülce salatası yaptık. Börülcenin zeytinyağlısını da salatasını da çok severim. Genellikle Ege-Akdeniz taraflarında bilinen bir sebze olduğundan diğer bölgelerdeki insanlara değişik geliyor ve bilmediklerini görünce ilk başlarda bana da garip gelmişti. Börülceleri ayıklayıp yani başlarını kopartıp kırarak yıkadıktan sonra güzelce haşlıyoruz, diğer tarafta da sirke, sarımsak ve limonu karıştırıp sos hazırlıyoruz. Haşladığımız börülceleri sudan geçirip sosla karıştırdıktan sonra tuzunu da eklersek güzel bir yaz salatası hazır.

Köyden gelirken saksı içerisinde maydanoz getirmiştim, annem sağolsun balkonda bu tip şeyler yetiştirmeyi ve dalından koparıp yemeyi sevdiğimi bildiği için bir saksıya maydanoz ekmiş. Ben de onları balkonumdaki domateslerin yanına koydum. Bir avuç maydanozu koparıp ince kıydım ve tabuleme ekledim. Tabule için yarım bardak ince bulgurun üstünü geçecek kadar sıcak suda bekletip yumuşamalarını sağladım. Ardından bulgura maydanoz dahil evde ne varsa ekledim ve tabii en son bol limon, nar ekşisi ve sızma...kırmızı biber, nane, domates, salatalık, ton balığı, yeşil biber...

Hafif bir akşam yemeği hazır bile....

4 Temmuz 2011 Pazartesi

Bir Pazartesi Daha...

Sendromluk bir pazartesi daha başlıyor! Haftaya kötü başladığımda hiçbir iş yapmak istemiyorum, kimi zaman ise hafta başlıyor ve nasıl bittiğini anlamıyorum. Umarım bu hafta da hızlı geçer ama şimdilik gayet yavaş:((

29 Haziran 2011 Çarşamba

İş hayatı...kadınlar...kariyer

Yıllardır kadın-erkek eşitliği, kadınların da erkeklerle aynı eğitimi alması, aynı yüksek pozisyonlara gelmesi hepimizin gerçekleştirmeye çalıştığı bir amaçtı. Kadınlar evde tıkılı kalmasın, kendi geçimlerini sağlayabilsinler, "kendi ayakları üstünde durabilsinler" hepimizin uğraşı idi. Kendimizi kanıtlama, gösterme gereği duyuyorduk. Ta ki bugüne kadar! Artık yeter, eve dönmek istiyoruz isyanları yükselmeye başladı. Geçmişe dönüş mü var?

Etrafımdaki hemen tüm iyi eğitimli arkadaşlarım "artık çalışmak istemiyorum, evde kalmak, çocuğumu büyütmek istiyorum" isyanlarındalar. Belki şimdiye kadar "çalışan, başarılı kadın" algısını oluşturmaya çalışmış ve başarınca doyuma ulaşmış olabiliriz veya hayatın(çalışmanın) zorluğunu görünce "amaaan, ben ne uğraşcam, kocam baksın, benim görevim evi çekip çevirmek" diyerek şimdiye kadar kabul etmediğimiz görevi sahiplenmek için can atar hale geldik:))Evet ağzımızın payını aldık!!!

Ama bu bir gerçek, kim inkar ederse etsin, en azından benim çevrem açısından. Ben de doğal olarak kendimi zaman zaman isyan durumunda buluyorum. Bayanların daha duygusal olması ve iş hayatının acımasız olması kadınların belkide erkeklere göre daha çok yıpranmasına ve özellikle evli bayanların evle, çocukla ilgili bazı güzellikleri kaçırmasına neden oluyor. Bir de artık okul bitti, para kazanılabileceği görüldü, bu konuda bir tatmin oluştu. Ayrıca iyi eğitim alan bayanlar sadece kariyer anlamında değil hayat anlamında da daha bilinçli hale geldiği için ailesine daha fazla vakit ayırmak istiyor olabilir.

Nedeni ne olursa olsun artık "eve dönüş"ün başladığı bir gerçek. Konu neden bu oldu, buralara geldi bilmiyorum, bana da çalışmak zor gelmeye başladı heralde artık:))

Bir tarif verip gidecektim oysa ki:)
Biriken o kadar tarif var ki hangisini yazsam bilemiyorum.
Benim de ilk defa denediğim ve bir sonraki denememde daha başarılı olacağına inandığım bir tarif...ama bu haliyle bile çikolata severlerin (benim gibi) yiyebildiği bir tarif.
Geçtiğimiz haftalarda klasik Cuma servis muhabbeti içinde Arzu'dan aldığım bir tarifti bu. Biz özellikle Cuma günleri akşam işten dönerken Arzu'yla haftasonu ne yapacağımızın ön değerlendirmesini yaparız ki artık Arzu "ne yapacaksın" demiyor, "kim geliyor haftasonu" diyor. Gerçekten her haftasonu bir misafir oluyor. Geçtiğimiz bir haftasonu da arkadaşım eşiyle bize gelecekti, Arzu da bir arkadaşının yapıp kendilerine getirdiği bu pratik tarifi verdi. Gerçekten çok pratik bir tarif.

Malzemeler;
3 kaşık bal
3 kaşık tereyağı
3 kaşık kakao
3 kaşık şeker
Aldığı kadar kornfleks
Mini kağıt kek kalıbı

Yapılışı;

Yayvan bir tavaya kornfleks hariç tüm malzemeleri koyup fokurdamaya başlayıncaya kadar tavada karıştırıyoruz. Fokurdamaya başladığı anda altını kapatın ki malzemeler yanma moduna geçmesin. Ocağı kapattığınız gibi hızla aldığı kadar kornfleksi malzemelerle iyice karıştırın. Kornfleks miktarı kakaolu karışımın tamamen bulaşacağı miktarda olmalıdır. Fakat ne az ne fazla, kakaolu harçla kornfleksler tam bir karışım olmalı, harç tavada fazladan kalmamalı. Bir diğer önemli nokta ise; bu işlemi hızla yapmak, çünkü baldan dolayı harç hemen katılaşabilir. Kornfleksle harcı hızla karıştırıp önceden açıp tezgaha sıraladığınız kek kalıplarının içine birer kaşık tatlı koyun ve soğumaya bırakın. İşte bu kadar! Hem basit, hem şık hem de bol çikolatalı, yummmyyy....

26 Haziran 2011 Pazar

Tariflere Devam...

Bol tarif deyip de tek bir tarifle siteden ayrılmak olmaz, değil mi? Tatlı ile başlamışken bir tatlı tarifi daha, hem pratik, hem lezzetli bir tarif. Cezerye! Fakat bu tarifi hep göz kararı yaptığım için malzemeler de göz kararı oluyor. Yine de kıvamına göre ve tercihe göre ayarlanabilir malzemeler olduğu için sorun olmayacaktır. Bu annemden öğrendiğim bir tarifti, ben de uzun süredir yapmamıştım. Geçtiğimiz haftalardan misafirim geleceği zaman annemden telefon edip tarifi aldım.

Malzemeler;
2-3 adet orta boy havuç
1 sb. toz şeker
1-1,5 paket pebitör bisküvi
1 tk. tarçın
1/2 sb. ceviz içi
1 sb. hindistancevizi

Yapılışı; Havuçlar rendelenir. Tercihe göre rendenin büyük veya küçük tarafı ile rendelenebilir. Ben son yaptığımda yarısını büyük, yarısını küçük tarafı ile rendeledim mesela. Rendelenen havuçların üzerinde elinizde ufaladığınız petibör bisküviler, tozşeker, kıyılmış ceviziçi ve tarçın eklenerek karıştırılır. Havuçlar suyunu bırakacağı için petibör bu suyu emerek malzemelerin hamur haline gelmesini sağlayacaktır. Hamurun kıvamı elinizle yuvarlanabilir kıvama geldiğinde elinizle ceviz büyüklüğünde yuvarlaklar yaparak hindistancevizine bulayın. Sonra isterseniz kürdan batırarak veya kürdansız servis tabağına dizin, yarım saat kadar buzdolabında bekletin ve nefis atıştırmalıklarınız hazır! Misafiriniz geleceği zaman menüyü zenginleştirmek amacı ile yapabileceğiniz bu küçük atıştırmalıklar menünüzün baştacı bile olmaya aday!  

Bol Tarif

Bir sürü yeni-eski tarif denedim, bazılarının fotoğraflarını da çektim ama gel gelelim o fotoğrafları makineden bilgisayara atıp, tarif yayınlamak mümkün olmuyor. Sanırım bunun nedeni iş dışındaki zamanlarda misafir ağırlamam yani yeni tarifler oluşturmam:)) Sanırım yeni tarif şuan fırında iken ve evde kimse yokken bilgisayar başına geçmenin zamanı! 
Tatlı en son yenir ama bu tarif uzun süredir bilgisayarda bekleyen bir tarif ise hemen de yenilebilir:) Cheesecake konusunda henüz bir uzmanlığım yok hatta henüz 3 deneme falan yaptım sanırım. Ama artık paylaşma kıvamına geldi diye düşünüyorum. bu tarifi farklı sitelerdeki tarifleri ve uyarıları okuyarak bir araya getirdim. Ve şunu da söylemeliyim, bloglardaki tarifler kadar yorumlar da çok önemli. Neden mi? Mesela bir kişinin kullandığı malzeme, fırın vs. ile sizinki aynı olmayabilir ama bir kaç kişi deneyip de yorumlarını yazdığında kendi durumunuza daha yakın sonuçlar elde edebilir ve oluşabilecek olumsuzluklara hazırlıklı olabilirsiniz. Anlatılan tarifte herşey mükemmelken yorumlarda "ama benimki öyle olmadı"larla karşılaşabilir, önleminizi alabilirsiniz. Cheesecake'ten nerelere geldik, tarifimize geri dönelim. Al taban için klasik bisküvili tarif yerine Cenk'in tarifini kullanmayı tercih ettim, ama siz isterseniz kepekli bisküvi-tereyağ-şeker ile yapılan klasik tarifi de kullanabilirsiniz. Tabanı bisküvi ile yaptığımda kepekli bisküvi ile kakaolu bisküviyi karıştırıp içine tarçın da ekliyorum, daha lezzetli bir sonuç ortaya çıkıyor. Peynirli karışım için;

500gr labne peyniri
500gr süzme yoğut
1 kutu krema
1 su bardağı tozşeker
4 yumurta
1 limon suyu
1 limon kabuğu rendesi 
1 pk. vanilya
1 çimdik tuz
Üzerini süslemek için çilek ve bitter çikolata.

Yapılışı; krem peynir ve yoğurt şekerle krema kıvamını alıncaya kadar çırpılır. Bu arada şunu da ekleyeyim, Cenk'in tarifinde belirttiği gibi ben de krem peyniri havlu kağıt serdiğim süzgeçte 10 dk kadar süzdüm ki kıvamında sorun yaşamayayım. Çırpılan malzemenin içine krema, vanilya, limon kabuğu, limon suyu ve tuz eklenir, çırpılır. Yumurtalar her biri iyice çırpılarak tek tek eklenir. Tüm malzeme hazır hale gelince daha önce fırından çıkardığımız alt taban üstüne peynirli karışım dökülür, baloncuklar varsa bıçak ucuyla patlatılır ve içinde tüm malzemeler olan kalıp bir kaç kez tezgaha vurularak içindeki kabarcıkların tamamen yok olması sağlanır. Bu arada peynirli karışım dökülmeden önce kalıbın her tarafı alüminyum folyo ile sarılır, özellikle de kalıbın kenarları ile birleşen kısmında boşluk olmadan sarım yapılmalıdır. Fırın 160 dereceye ısıtılır, fırın tepsisinin içine sıcak su doldurulur ve kalıp da bu suyun içine oturtulur. Fırının kapağı açılmadan 30-40dk pişirilir. Cheesecake'in üstü hafif kızarmaya başladığında fırın kapatılır fakat kapağı açılmaz. Fırın soğuduktan sonra cheesecake fırından çıkarılır, ılıksa tezgahın üstünde tamamen soğutularak dolaba kaldırılır. Mümkünse bir gece dolapta bekler. Servis öncesi kalıptan çıkarılan tatlı servis tabağına alınır. Ben bu denememde bitter çikolatayı benmari usulü eritip temizlediğim çilekleri çikolataya batırarak tatlının üzerine yerleştirdim. Benim gibi  kalın, gözü doyuran cheesecakelerden hoşlanıyorsanız mutlaka denemelisiniz. Limondan dolayı hafif bir mayhoşluk oluyor ki ben bunu çok seviyorum, siz bu mayhoşluğu istemezseniz limon eklemeye de bilirsiniz.

Afiyet, bal, şeker olsun!   

5 Mayıs 2011 Perşembe

Dönerci Celal Usta

Bugün iş yerinden arkadaşlarla öğle yemeğinde dışarıya gitmeye karar verdik. Bazı arkadaşların daha önceden gidip memnun kaldığı Celal Usta’ya gidelim dedik. Ümraniye Atakent’te bir sokak arasında olmasına rağmen mekan inanılmaz kalabalıktı. Buradan da ne kadar müdavimi olduğu anlaşılıyordu. Öğle yemeği için Ümraniye civarında çalışanlar buraya üşüşmüş görünüyordu. Allah’tan servis de gayet hızlı da biz de gecikmeden yemeğimizi yedik. İskender’in de bulunduğu mekanda biz pide üstü ve pilav üstü döner yemeyi tercih ettik.

Dönerle birlikte gelen lavaş çok ince ve güzeldi, pilava hiç ihtiyaç duymuyorsunuz. Eti de gayet lezzetli ve doyurucu... Daha önce aynı ekiple Maltepe’deki Ali Usta’ya gitmiştik, yapılan reklamlara dayanamayarak, fakat orada porsiyonlar küçüktü ve bana o kadar da lezzetli gelmemişti. Celal Usta’nın döneri hem lezzetli hem de doyurucu. Ayrıca yemekle birlikte aldığımız açık ayran ve yemek sonrası fırın sütlaç da gayet başarılı idi. Tekrar gidilecekler listesine eklendi bile. Gitmek isteyenler için Atakent Kiler’e çok yakın, adresi ise;

Atakent mah. Reşitpaşa cad.
47/1 Ümraniye
Tel: 0216 329 35 00

Gidilesi, görülesi, yiyilesi bir yer…

5 Nisan 2011 Salı

Faydalı Otlar, Şifalı Bitkiler Yazısı

Bazen doğada insanlara fazlasıyla yetecek çeşitte yiyecek olduğunu düşünüyorum. Ne var ki bundan birçoğumuz bihaberiz. Köye gidip de ot toplamaya çıktığımda gerçekten bir köy hayatı yaşadığımı hissediyorum. Gördüğüm yenilebilir otlar karşısında ise hayretimi saklayamıyorum. Üzerine basıp geçtiğimiz, diken diyerek çocukluğumuzda sopalarla saldırdığımız otlar meğerse ne kadar lezzetli, şifalı ve de kolay ulaşılabilirmiş.
Ot toplamaya gitmek başlıbaşına bir seremoni gibidir. Hazırlık için giyilen eski püskü kıyafetler, başa bağlanan yazma, ısırgan toplanacaksa –ki olmazsa olmaz- kullanılacak eldiven veya benzer bir koruma malzemesi, otları sökmek için bıçak…Benim için bir diğer vazgeçilmez ise yolda ve ot toplama sırasında “piknik havası yaşamak için” götürülen atıştırmalıklar…
Ot toplama alanına traktörle gidildi ise illa ki yüyüyerek dönülmeli ama mutlaka yürünmeli ki dönüşte içilecek çaya iyice susansın.
En son köye gidişimde havanın soğuk olmasına aldırmadan, bazı otlar soğuk havalarda olur ne de olsa, annemle çıktık yola, poşetler, bıçaklar, su ve tabii ki atıştırmalıklar… Bu defa babam götürdü bizi mera dediğimiz ve yeşilin çarşaf gibi serildiği düzlüğe. Başladık en bol, körpe otları aramaya. Annem eğildiği yerden hiç kalkmadan hızlı hızlı otları toplarken ben “ayakları hemen yorulan çömez” olarak ikide bir kalk, etrafı dolaş, yeni ot toplama bölgesi keşfet işlerine baktım. Babam bizi beklemekten yorulunca onu gönderdik ki dere boyundaki otları da kaçırmayalım, köye dönüş yolunda onları da bir kontrol edelim. Bu arada bizi yalnız bırakmayan kuşlar da hep birlikte otlara konup kalkarak rüzgar sesi çıkarıyor, birlikte gökyüzünde uyum içerisinde dans ediyorlardı. Şehirde bu hareketlerini hayranlıkla karşıladığımız bu minik kuşların hemen kafamızın üstünden havalanması, buna bu kadar yakından tanıklık etmek insana doğanın kucağında olduğunu hissetiriyordu.
Bu manzara karşısında otları topladıkça topluyor, annemin öncülüğünde yeni otlar keşfediyorduk. Artık yeteri miktarda ot topladığımıza kanaat getirdiğimizde poşetlerimizi aldığımız gibi dönüş yolundaki dere kenarına bakmaya, oradaki körpe ısırganlardan da mahrum kalmamaya niyetle yola çıkıyoruz.
Poşetler dolusu ısırgan, evelik ve daha adını öğrenemediğim farklı pişirme tekniklerinin uygulanacağı nice doğa harikası…kuşların sesi, doğanın sessizliği ve bolluğun şükrü ile dönüş yolundayız…
Bu toplanan otların nasıl değerlendirildiği ise sonraki yazılarda…

27 Şubat 2011 Pazar

Dereotlu, Peynirli ve Havuçlu Poğaça

Bu poğaçayı işe giderken yol üstündeki bir pastaneden almıştım. Genelde özellikle poğaça türlerini pastaneden almayı tercih etmiyorum. Tabii burada sözünü ettiğim ev yapımı ürünler satmayan sokak aralarındaki kalitesi bilinmeyen ürünler satan pastaneler. Çünkü bu tip pastanelerdeki malzemeler aşırı yağlı oluyor. Fakat…bu poğaçayı görünce resmen “ev yapımı” diye bağırıyordu. Lezzeti de süperdi! Sonrasında bu tarifi internette ararken birkaç sitede tarifini gördüm ve karışık bir şeyler yaptım.

Malzemeler:
1 çb. Yoğurt
1 çb. Sıvıyağ
2 yumurta(bir tanesinin sarısı üstü için)
100 gr yumuşak margarin
1 havuç
Yarım demek dereotu
2 yk beyaz peynir
1 pk. Kabartma tozu
Tuz
Aldığı Kadar un

Yapılışı:
Öncelikle yumurta, yoğurt, sıvıyağ ve margarini karıştırıyoruz. Karışıma rendelenmiş havuç ve doğranmış dereotlarını ekliyoruz.  Son olarak da un ile birlikte tuz ve kabartma tozunu ekleyerek karışımı yoğuruyoruz. Kulak memesi kıvamında oluncaya kadar unu ekleyelim. Ben neredeyse 2 çorba kasesi kadar un kullandım fakat unu yavaş yavaş ekleyerek kıvamını ayarlamak önemli.

180o ayarladığımız fırında üzerine yumurta sarısı ve çörekotu sürdüğümüz poğaçalarımızı üzerleri kızarıncaya kadar pişiriyoruz.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Soğuk Günlerin Çorbası


Merak ederdim nasıl olup da insanlar tarifleri uydurarak güzel şeyler ortaya çıkarıyor diye. Zaman zaman ben de denedim fakat sonuç genellikle hüsran oldu. Ta ki bu çorbayı yapıncaya kadar. Eşim zor beğenen ve her şeyi yemeyen biri olduğu için onun beğenmesi çoğu kişinin beğeneceğini de gösteriyor:)

Bu çorbanın ortaya çıkması evde sebze olmadığını fark etmemle oldu. Çorba yapmak istiyordum fakat ne yapacağımı bilemedim. Şehriyeli domates çorbası yapayım diye yola çıkmıştım ki kereviz gözüme çarptı, bakliyatta ekleyeyim dedim. O anda bir taraftan da hazırladığım köfteler için kıymanın çok olduğunu görünce ondan da biraz ekledim, ortaya karışık bir şeyler çıktı. Ama yoğun lezzetli bir karmaşa:)

Soğuk Günlerin Çorbası

Malzemeler:
1 çb. tel şehriye
½ çb. yeşil mercimek
1-2 sap kereviz(ben bir kereviz meyvesinin tepesindeki tüm sapları ve yaprakları ekledim, ağız tadınıza göre miktarı ayarlayabilirsiniz)
1 yk. kıyma
1 yk. domates salçası
½ yk. biber salçası
Sıvıyağ
3-4 sb. Su veya et suyu

Yapılışı:

Sıvıyağda salçaları ve kıymayı kavuruyoruz, suyu, doğradığımız kereviz saplarını ve mercimeği ekliyoruz,  kaynamaya bırakıyoruz. Suyu kaynayıp mercimekler pişince içine şehriyeleri ekliyoruz. Şehriyeler pişince altını kapatalım ve limonla servis yapalım.

Gördüğünüz gibi yapılışı çok basit ve inanın çok aromatik ve lezzetli. Bu noktada kerevizin inanılmaz etkisi var. Hatta içinde kereviz olduğunu bilmeyen birisi çok fazla baharatlı bulabilir çorbayı. Biz kereviz saplarını neredeyse sadece turşularda kullanıyoruz fakat bu saplar o kadar aromatik ki yemeklere çok az bile atsanız lezzetini tahmin edemeyeceğiniz kadar değiştiriyor. Ülkemizde Amerikan kerevizi olarak bilinen kereviz sapları Amerika’da çiğ olarak ısırılarak veya çorbalara katılarak tüketilmektedir. Benim gördüğüm bu tip kerevizler sadece sap şeklinde yapraksız, uzun, sert ve sulu oluyor. Burada bu tip kerevize çok fazla rastlamıyoruz, daha çok turşu döneminde yapraklı çeşidi veya kereviz meyvesinin üstünde gördüğümüz kısa saplarla yetiniyoruz.

Bence siz de kerevizle farklı lezzetleri denemelisiniz, aromasına hayran kalacaksınız. Ben kerevizi maydanoz ve dereotu gibi eğer hemen kullanmayacaksam doğrayıp buzluğa atıyorum, arada çıkarıp çorbalara ekliyorum. 

Görüşmek üzere...

23 Ocak 2011 Pazar

Kestaneli Pilav










Kestane ile yapılan her şeye bayılırım, tatlısı-tuzlusu fark etmez, içinde kestane olması benim için yeterli. Kış aylarında kestane çıktığı andan gözden kayboluncaya kadar neredeyse her hafta ve hatta bazen her gün fırında kebabını yaparız. Bunları yazarken de kestane yediğimi söylesem sanırım fikir verir:) Kestaneyi bu kadar seven bir aile olunca kebabın farklı yöntemlerini deneyerek, bu konuda uzmanlaştığımızı söyleyebiliriz. Hatta eşim dışarıda seyyar olarak satılan kestaneleri yerinde inceleyip, onların nasıl olup da bu kadar açıldığı konusunda neredeyse tez hazırladıJ Bizim gibi kestane kebabı seven arkadaşlarla farklı kestane kebap yöntemlerimizi karşılaştırıp yarıştığımız da oluyor. Yani bizimki artık manyaklık derecesinde bir kestane aşkıJ

Kestane kebap hakkında bu kadar konuşup bizim denediğimiz yöntemi paylaşmamak olmaz heralde. Kestaneleri önce sıcak suda en az yarım saat bekletiyoruz. Zamanımız yoksa 15dk da beklettiğimiz olmuştur ama ideali yarım saat. Ardından kestaneleri yay şeklinde inceldiği bölümden çiziyoruz. Ne kadar çok çizersek o kadar iyi açılır. Sonrasında kestaneleri 180 derecede fırına veriyoruz. İşte bu kadar!

Şimdi gelelim asıl tarifimize. Kestaneli pilav annemin bir tarif kitabında görüp de denediği bir tarifti. Tarifi halka açması ise bir bayramda oldu. Bayramda gelen konuklara kestaneli pilav ikram ettikten sonra artık her bayram “ kestaneli pilav yok mu?” sorusu ile karşılaşır olduk. 1,5-2 yıl önce Sn.Emine Beder bir projemizde yer almıştı. O zaman kendisine annemin kestaneli pilavından söz edince, tarifin kendisine ait olduğunu söylemişti. O nedenle bende o zamandan beri bir Emine Beder tarifi olarak bakıyorum tarife.

Bu tarif hem görüntüsü şık, hem de lezzetli bir sunuma imkan veriyor. Özel davetlerinizde mutlaka denemelisiniz.

Kestaneli pilav

Malzemeler:
1 adet tavuk göğsü
2 adet havuç
Yarım kg kestane
2 sb pilavlık pirinç
Kuş üzümü,
Dolmalık fıstık,
Karabiber, tarçın, tuz
3sb tavuk suyu veya su
Tereyağ,
Sıvıyağ
Zeytinyağı

Yapılışı:

Öncelikle kestaneleri yarım saat kadar sıcak suda bekletip ardından çiziyoruz. Sonrasında bir teflon tavada kapağı kapalı olarak kebap yapıyoruz. Hazır olan kestaneleri mümkün olduğunca parçalamadan kabuklarından ayıklıyoruz ve bir kenara alıyoruz.

Havuçları jülyen doğrayıp çok az sıvıyağda iyice kızartmadan soteliyoruz. Tavuk göğsünü haşlayıp ince uzun parçalara ayırıyoruz. Havuçlar gibi tavukları da ayrıca sıvıyağda çeviriyoruz. En son olarak da kestaneleri az sıvıyağda çeviriyoruz. Bu şekilde bu üç mazememiz ayrı ayrı hazırlanmış oluyor. Diğer tarafta zeytinyağı ve tereyağ karışımını eritip, önce dolmalık fıstıkları hafif kavuruyoruz ve pirinçleri ekliyoruz. Bu şekilde de hafif kavuruyoruz. Ben pilav yaparken pirinçleri mutlaka sıcak suda bekletirim. Ayrıca pilava biraz toz şeker(1 tatlı kaşığı kadar) ve birkaç damla da limon eklerim. (Annem limonun parlaklık verdiğini, toz şekerin de tel tel ayrışmaya yardımcı olduğunu söyler hep)

Neyse tarifimize devam edelim…Pirinçler kavrulunca sıcak suda beklettiğimiz kuş üzümleri ve baharatlarımızı ekliyoruz, karıştırıp 3 bardak tavuk suyu veya normal suyu ekleyip pişmeye bırakıyoruz. Pilav pişerken ayrı bir tencerenin dibine kestaneleri diziyoruz, üzerine homojen bir şekilde önce havuçları, sonra tavuk etlerini yerleştiriyoruz. Pilav piştikten sonra demlenmeye bırakmadan hemen pilavı kestanelerin olduğu tencereye, malzemelerin üstüne döküyoruz ve tencerenin kapağını kapatıp demlenmeye bırakıyoruz. Servis edeceğimiz zaman tencereyi dikkatli bir şekilde servis tepsimize ters çeviriyoruz ve tatataaammmmJ ….

Bu şekilde pilavı görenler size kestaneleri pilavla birlikte nasıl pişirdiğiniz, bunların nasıl dağılmadan kaldığı gibi konularda sorular soracaklardır. Bu da işin sırrıJ

Afiyet olsun!  

17 Ocak 2011 Pazartesi

Merhaba

Hep bir şeyi planlar, yapmak ister fakat bir türlü ya fırsat bulamaz ya da tembellik yaparsınız. İşte bu blogda aynı nedenlerden dolayı gecikti, şimdi hayata geçebildi. Bu işe kalkıştığımı söylediğim arkadaşlarım "nihayet" dediklerinde arkamda bir anlamda itici bir güç olarak görüp daha kararlı ilerledim. Bundan sonra sadece yemek değil, bir çok konuda paylaşımları burada gerçekleştireceğim. Ziyaretçisi bol, lezzetli bir blog olması dileğiyle...
Fotoğraf Cumartesi akşamı evimizi ziyaret eden arkadaşlarımız için hazırladığımız sofradan, tarifler ise yakında! 

Şimdilik menüdekileri vermekle yetineceğim;

  • Brokoli Çorbası
  • Fırında Baharatlı Tavuk
  • Fırında Sebze
  • Kestaneli Pilav
  • Avokadolu Sebze Ruloları
  • Tabbule
  • Kuru Patlıcan-Biber-Domates Kavurması
  • Havuçlu-Kabaklı Meze
  • Tarator Sos Eşliğinde Karnıbahar Kızartması
  • Salata
  • Çikolatalı Sufle